Dünyadaki tüm insanları birleştiren ve
aynı insani duyguları sağlayan evrensel bir spor olan futbol, evrimleşerek,
sonucu yeşil sahalarda belirlenen bir oyun olmaktan başlayıp bugün dev bir
endüstriye dönüşmüştür.
Deloitte’ un her yıl yaptığı futbol para
ligi araştırmasına göre 2006 yılında Avrupa futbolunun finansal büyüklüğü 12,6
milyar Euro[1] olarak hesaplanmıştır.
Aynı araştırmada beş büyük lig olarak kabul edilen: Almanya Budensliga, İspanya
La liga, İtalya Seri A, İngiltere Premier Lig, Fransa Lig 1 liglerinin toplam
finansal büyüklüğü, toplam Avrupa futbolunun finansal büyüklüğünün % 53’ünü (
6,7 milyar avro) oluşturmaktadır.
Türkiye’de futbolun finansal büyüklüğü
yaklaşık 400 milyon avro civarındadır. Bu büyüklük Avrupa futbol büyüklüğünün %
3 ‘üne denk gelmektedir.
Milyar Euro
|
Toplam içindeki payı
|
|
Toplam Avrupa Futbol Finansal Büyüklüğü
(Euro)
|
12,6
|
% 100
|
İngiltere Premier Ligi
|
2
|
% 15
|
İtalya Serie A
|
1,4
|
% 11
|
İspanya La liga
|
1,2
|
% 9
|
Almanya Bundes Liga
|
1,2
|
% 9
|
Fransa Lig 1
|
0,9
|
% 7
|
Türkiye Süper Lig
|
0,4
|
% 3
|
Diğer 46 Lig Toplamı
|
5,5
|
% 43
|
Futbol =Para=Güç denkleminde bakıldığında
evrimleşen futbolda parasal güç, kulüpleri başarıdan başarıya götürmektedir.
Başarılarla artan çekicilik sponsorluk, merchandising, tv yayın bedeli,
federasyon katkı payları, reklâm ve diğer gelirleri artırmaktadır.
UEFA tarihine baktığımızda beş büyük ligin
finansal gücünü nereden aldığı sportif başarıları ile görülmektedir. Avrupa
futbol para liginin yarısından fazlasını oluşturan 5 büyük lig ve takımlarının
başarıları, sportif başarının pazarlanarak ne kadar büyük bir güç
yaratabileceğini göstermektedir. Bu döngüde sportif başarının paraya
dönüştürülmesi finansal gücü, finansal güç ise sportif başarıyı ortaya
çıkarmaktadır.
Aşağıdaki
tabloda 1955–2007 yılları arasında şampiyonlar ligi şampiyonluğu kazanan
ülkelere bakıldığında 52 şampiyonanın 39 ‘u ( % 75) beş büyük lige ait takımlar
tarafından kazanılmıştır. Aşağıdaki tabloda yer almayan Hollanda 3 takım ile 6
şampiyonluk ve Portekiz 2 takım ile 4 şampiyonluk yaşamasına rağmen finansal açıdan
beş büyük lige girememiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere pazarlanamayan
sportif başarının finansal bir güç sağlayamadığı görülmektedir. Şampiyonlar
ligi ve UEFA kupası sahibi ülkelere bakıldığında Fransa’nın hemen hemen hiç
varlık gösterememesine rağmen ligine ait katma değer yaratmadaki gücü ile
finansal büyüklükte ilk beşte yer almaktadır.
1955–2007
Yılları Arası UEFA Şampiyonlar Ligi [2]
|
||
Ülke
|
Şampiyonluk
|
Şampiyonluk
Kazanan Takım Sayısı
|
İtalya
|
11
|
3
|
İspanya
|
11
|
2
|
İngiltere
|
10
|
4
|
Almanya
|
6
|
3
|
Fransa
|
1
|
1*
|
Toplam
|
52
|
22
|
* 92-93 yılında AC Milan’ı yenerek
şampiyon olan Marsilya’dan şikeden dolayı kupa geri alınmıştır. Ancak UEFA’nın
resmi sitesinde o yılın kazanını olarak görülmektedir.
Aşağıdaki tabloda da benzer bir durum söz
konusudur. 1972–2007 yılları arasında UEFA kupası kazan ülkelere bakıldığında
beş büyük ligin (Fransa hariç)
takımlarına ait şampiyonluk sayısı şampiyonluk toplam 36 şampiyonluğun % 72
sini oluşturmaktadır. Her iki şampiyonada da UEFA’ya bağlı 52 ülkede arasındaki
beş ülke ligi ortalama % 70 başarı
göstermiş ve şampiyonluk kazanan ülkelerden en az iki ya da üç farklı takım
mutlu sona ulaşmıştır.
Farklı takımların şampiyon olması o lige
ait kalitesini de göstermektedir. Farklı takımların bir ligde şampiyon olması
futbolun kalitesinin de yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Bugün Avrupa
liglerinde şampiyon olan takımların çokluğuna bakıldığında bu yaklaşım net bir şekilde
görülmektedir ayrıca bu kalite futbol pastasını daha da büyütmektedir.
1972–2007
Yılları Arası UEFA Kupası[3]
|
||
Ülke
|
Şampiyonluk
|
Şampiyonluk
Kazanan Takım Sayısı
|
İtalya
|
9
|
4
|
İspanya
|
5
|
3
|
İngiltere
|
6
|
3
|
Almanya
|
6
|
5
|
Fransa
|
-
|
-
|
Toplam
|
36
|
23
|
Sportif başarının derecelendiği FIFA’ nın
ülke sıralamasına bakıldığında ise beş büyük lig içinde İngiltere finansal
gücünün aksine 11. sırada yer almıştır. Buradan çıkabilecek bir sonuç ise
İngiltere dışında kalan diğer 4 ülke liginin sportif başarılarının güçlü olduğu
buna bağlı bir finansal güce sahip olduğudur. İngiltere ise başarısından fazla
finansal güç elde etmiş olarak görülmektedir.
FIFA
Ülke Sıralamaları (05.08)[4]
|
|
Ülke
|
Sıralama
|
İtalya
|
3
|
İspanya
|
4
|
Almanya
|
5
|
Fransa
|
7
|
İngiltere
|
11
|
Türkiye
|
25
|
Yakalanan sportif başarı kadar yakalanmamış
sportif başarı da finansal güce çevirebilir.
Dünyanın en fazla gelir elde eden kulübü olan Real Madrid geçmiş başarılarını:
Şampiyonlar ligini 9 kere kazanarak en çok kazanan takım, İspanya liginin 31
kupa ile en çok kazanan takımı, finansal gücüne aktararak gelecekteki sportif
başarılarına zemin hazırlamaktadır. Şüphesiz bu sportif başarılar stratejik
pazarlamanın yardımı ile finansal çıktı haline gelmektedir. 2001–2007 yılı Real
Madrid’in sportif ve finansal performansı karşılaştırıldığında 2002 yılında Avrupa’da yakalamış olduğu başarı ivmesi ile kıtalararası şampiyonluğu da göğüsleyen Real Madrid daha sonraki yıllarda ‘Galacticos’ stratejinin devreye sokarak birçok yıldız oyuncuyu transfer etti. Bu transferler neticesinde takım geçmiş yıllarındaki başarıları yakalayamasa da yıldız oyuncuları, dünya çapında taraftarları ve artan gelirleri ile geçmişin mirasını efektif bir şekilde kullanarak finansal anlamda dünyanın en zengin kulübü oldu. Uzman yorumculardan birinin ironik bir şekilde söylediği gibi “Biz 9 defa Avrupa Kupası’nı kazandık, o halde en iyi biziz. Geldiğiniz için teşekkürler, bir t-shirt alın!” yaklaşımı Real Madrid’i şu an dünyanın en zengin kulübü yapıyor.
Yıllara Göre Gelir[5]
|
Yıllara Göre Başarı[6]
|
||||
Gelir
Milyon Euro
|
Şampiyonlar Ligi
|
Kıtalararası Kupa
|
İspanya Ligi
|
Süper Kupa
|
|
2001-2002[7]
|
236
|
o
|
o
|
o
|
|
2002-2003
|
252
|
o
|
|||
2003-2004
|
275,7
|
||||
2005-2006
|
292,2
|
||||
2006-2007
|
351
|
o
|
Avrupa’nın bir ünlü futbol kulübü olan Barcelona iflastan
dönüşe yönelik belirlediği ‘Mavi Fil’ stratejisi ile iflastan marka değeri
yüksek bir kulüp haline gelmiştir.
İflastan Kurtuluş Öyküsü: BARÇA
Barça modeli: “
Barcelona’nın 2003 yılı öncesine kadar inanılmaz bir borcu vardı. Tam olarak
230 milyon Euro... Hiçbir sportif başarı yok, inanılmaz bir kutuplaşma,
inanılmaz bir ayrılıkçılık var ve klüp sosyal çalkantı içinde. Yönetim de bunu
yönetemiyor. Çözüm çalışması, 2000 yılında başlıyor ve 2003 yılında ilk
meyvelerini veriyor: Blue Elephant. Yani Mavi Fil hareketi. Bu hareketi
başlatan ise şimdiki başkan La
Porta ve yedi arkadaşı. Bunlar Barcelona’nın önde gelen
ailelerinin çocukları ve Katalanlar, biraz da milliyetçiler. Diyorlar ki,
“Barcelona bizim milli takımımız böylesine bir tablo bizi üzüyor. Öyleyse ne
yapmamız lazım?” Çareyi yönetime gelmekte buluyorlar ve 2000 yılında işe
girişiyorlar. Güzel bir dilekçe yazıyorlar, 5bin kişi imzalıyor ve kulübün
başkanı istifa ediyor. Seçimlere giriliyor ama istifa eden başkanın ikinci
adamı karşısına çıkan Passat’ın ekibinde yer alıyorlar. Passat’da başarısız
olunca yine dilekçe mekanizması devreye giriyor ve yine istifa, yine seçimler. La Porta ve arkadaşları
işlerini bırakıyorlar 6 ay boyunca inanılmaz bir iş planı yapılıyor. Mükemmel
bir seçim ve iletişim stratejisi oluşturarak seçimleri kazanıyorlar. Hem de
kendilerine hiç şans tanınmayan bir seçimde %54 gibi bi oy oranıyla... Sonra ise işe koyuluyorlar. Belli bazı
rasyoları kullanıyorlar. Bu sektörde ücret/ciro rasyosu çok önemli. Yani futbol
takımının idari kadrosunun giderleri ki buna transfer harcamaları ve maç başına
alınan prim/ toplam gelir de dahil, bu oran
%50’yi aşamaz diyorlar. Bu rasyo Türkiye’de %80’lere ulaşmış durumda.
Gelir gider dengesini kuruyorlar. Bir yıldız futbolcu ve iyi bir teknik
direktör alıyorlar ve takım oyunu oynayacak bir ekip kuruyorlar. Sonra 230
milyon Euro’luk borç için bankalarla pazarlık ediyorlar, faizlerini
düşürüyorlar ana parayı da 5 yıl vadeye bölerek kulüpü rahatlatıyorlar.
Sonrasında fark ediyorlar ki, kulüp yönetimi iyice köhneleşmiş. Yani
profesyonel kadro birinin kardeşi, birinin kuzeni... Herkesi işten çıkarıp bir
yıl boyunca kendileri çalışıyorlar, bir yıl sonra da işi en profesyonellere
bırakıyorlar. Mesela pazarlamanın başına Nike’ın Barselona’daki pazarlama
müdürünü alıyorlar. Olaya şirket gibi yaklaşıyorlar. Sonuç olarak vizyoner bir
takım oluşturuyorlar. İşe başladıkları dönemde yani 2002-2003 sezonunda 123
milyon gelirle Avrupa’da 10’uncu büyük kulüpken, bugün Real Madrid’in hemen
arkasından 5 milyon Euro farkla Avrupa’nın en büyük ikinci Kulübü oluyorlar.
Hem de kar yaratarak. Kulübün borcu bir yılda sıfırlanıyor. Bu sportif başarıya
da yansıyor. İki kere İspanya şampiyonu,
bir kere de Şampiyonlar Ligi şampiyonu oluyorlar...”[8]
[1]:www.deloitte.com/dtt/press_release/0,1014,cid%25253D160232,00.html+european+football+total+income&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr
[2] http://www.uefa.com/competitions/ucl/history/index.html
[3] http://www.uefa.com/competitions/uefacup/history/index.html
[4] http://www.fifa.com/worldfootball/ranking/lastranking/gender=m/fullranking.html
[5] Deloitte Football Money
League 04/05/6
[6] www.realmadrid.com
[7] European football
istatistik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder